ÖĞRETMENİM ŞÜKRiYE ŞENKON

Alnımızda bilgilerden bir çelenk, Nura doğru can atan Türk genciyiz. Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk; Korku bilmez soyumuz. Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun; Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.”

 

Genel kültür, alan bilgisi ve pedagojik formasyonu olan kişiye öğretmen denir.

 

Öğretmenin işi: Kendisine teslim edilen öğrenciye; bilgi, beceri ve değer duyguları kazandırarak topluma faydalı insan yetiştirmektir. Çocukları sevmek, sabırlı ve fedakâr olmakla başlayan Öğretmenlik mesleği:Örnek, önder, çalışkan ve başarılı olmakla devam eder.

 

“Türküm, Doğruyum” diyerek genlerimizi genç nesle aktaran öğretmen: Karanlıkta ışık, sanayide usta, ovada çiftçi, dağ köylerinde çoban, serhat şehrimizde asker, camimizde imamdır. İstiklal marşımızı okurken vatan sevdalısı, bayrağımızı göndere çekerken hürriyet aşkımızın ateşi olan öğretmen; varlığımızın, birliğimizin ve dirliğimizin harcı, çimentosu ve görünmez mimarıdır.

Pendik Merkez’de açılan ilk okul;  bu günkü adı Pendik Merkez İlkokulu olan Pendik Birinci İlkokulu’dur. 1915 yılında Ankara Caddesi’nde (Erol Kaya) açılan okulun ilk müdürü Musa Kazım Şener, bizim müdürümüz Saim Balkır, bizim öğretmenimiz ağabeyim Ramazan’ı, ben Mustafa’yı ve kardeşim Bekir’i okutan Şükriye Şenkon’dur.

Çocukluğum Pendik Merkez’de geçti. Pendik’in en güzel günlerinde yaşadım. Kuşlu Parkın olduğu yerde evimiz, kuruyemiş ve şekerleme dükkanımız vardı. Biz, Merkezde bir avuç çocuktuk. Bütün sokaklar, bütün evler bizim, bütün anneler bizim annemizdi. Akşamım ilerleyen saatlerine kadar sokaklarda kızlı erkekli şarkılar söyler, çekirdek çıtlatır, oyunlar oynardık. Anne ve babalarımız çok iyi anne ve baba, öğretmenlerimiz çok iyi öğretmen, biz çocuklar çalışkan, başarılı ve çok şanslı çocuklardık.

Pendik İlkokulu öğretmeni,  öğretmenim Şükriye Şenkon, öğrencilerini hayata hazırlamak için insan üstü bir güç ve çabayla çalışan çok iyi bir öğretmendi.

Şükriye Şenkon 1911 Sivas doğumludur. Sivas’ta okula başlayan Şükriye, çok zeki ve çok çalışkandır. İlkokul öğretmeninin tavsiyesi ile Parasız Yatılı Öğretmen Okulu sınavlarına girerek Edirne Kız Öğretmen Okulu’nu kazanır. 1936 yılında mezun olan Şükriye Şenkon’un ilk görev yeri Bilecik ili Bozüyük ilçesi, Bozüyük İlkokulu’dur.

 

Serhat şehri Edirne’de okuyan Şükriye; Kurtuluş Savaşını bizzat yaşamış, cepheye mermi taşıyan kadınları, kan döken gazileri görmüş, yokluk ve yoksulluk günlerini iliklerine kadar hissetmiş Atatürk, vatan, millet ve hürriyet sevgisiyle dolu genç bir öğretmendir. “Bilecik küçük, İstanbul’sa büyük bir şehir, ben İstanbul’da daha faydalı olurum. ”Diyerek İstanbul’a tayin ister. 1956’da İstanbul - Kartal Büyük Bakkalköy İlkokulu’na iki ay sonra da Pendik Birinci İlkokulu’na atanır.

Pendik Birinci ilkokulu; Pendik Burnu’nda, denize nazır, büyük bir bahçe içinde, iki katlı sekiz derslikli biblo gibi bir okuldur.

Öğretmenim Şükrüye Şenkon; 160-165 boylarında, 55-60 kilo ağırlığında, buğday tenli, kısa saçlıydı. Giyimi kuşamı her zaman şık ve sade, yüzü güle ve öğretmenlerin en güzeliydi.

 

Öğretmenimiz Maltepe Hat boyu Caddesinde oturur, minibüsle Pendik’e gidip gelirdi. Biz öğrenciler, öğretmenimizi Mehtap Sineması önünde bekler, minibüsten inince: Hep birlikte “Günaydın öğretmenim.”, der, Leylak Sokak boyunca sohbet ederek okula yürürdük.

Öğretmenimiz, etek ve ceketten oluşan birkaç elbisesi vardı. Elbisesi, elindeki çanta, belindeki kemer ve üç beş santimlik topuklu ayakkabıyla uyumluydu. Sınıfa girdiğinde ceketini çıkarıp, önlüğünü giyer, sınıfın ortasında Türk bayrağı ve Atatürk fotoğrafının tam önünde hazır olda durup, önlüğünün düğmelerini ilikledikten sonra:  “Günaydın çocuklar.”, derdi.

İlk dersimiz günlük olaylar, ikinci dersimiz Türkçe, üçüncü dersimizde hep Matematikti. Öğretmenimizle birlikte oyunlar oynar, şarkılar söylerdik.

Öğretmenimiz bilgili ve becerikliydi. Dersi çok güzel anlatır, tahtayı çok güzel kullanır, elindeki materyallerle anlatımı ilginç ve kalıcı yapardı. Birinci sınıfta “J” harfini öğretirken Ankara Caddesi’ndeki (Erol Kaya) pasaja gidip, tabeladaki “J” harfini gösterdiğini, hayvan sevgisini anlatırken sınıfa kedi getirdiğini, ekmeği- buğdayı anlatırken sınıfta hamur yoğurduğunu, erozyonu anlatırken benzinlik ile okul arasındaki dolgu alanına çam ağaçları diktiğimizi dün gibi hatırlıyorum.

 

Sevgi ve sabır timsali fedakâr bir öğretmendi. Zayıf çocukların evine gidip, onları çalıştırır, hasta çocukları evlerinde ziyaret eder, dini bayramlarda kendisinden büyük velilerin evine bir kutu bayram şekeri ile gidip ellerini öperek “Bayramınız mübarek olsun”, derdi.

Öğretmen veli ve öğrenci arasındaki bağı çok iyi bilirdi. Bizim eve ve bizim dükkâna her ay bir defa geldi, anne ve babamla konuştu.

Atatürkçüydü. Atatürk hayranıydı. Sınıf tahtamızın üzerinde büyük bir Atatürk fotoğrafı ve Türk Bayrağı, sınıfın bir duvarında Atatürk’ü doğumundan ölümüne kadar anlatan ilke ve eserlerini gösteren bir Atatürk köşemiz vardı. O köşeyi milli bayramlarda anlatır, hep birlikte yeniler ve temizlerdik. 

 

Kurtuluş Savaşını iliklerine kadar yaşayan öğretmenimiz Türk’tü, Türk Milliyetçisiydi. Türk tarihini bilir, Türkmenistan’dan bugüne her Türk’e aşıktı. Mete Han ile Türk devletini kurar, Alpaslan’la Anadolu’ya girer, Fatihle çağ açar, Hz. Peygamber ile İslam’ı anlatır, Yunus’la hoş görüyü gönüllere nakşeder, Hezarfen Ahmet Çelebi ile ilmi ve gelişmeyi, Mevlana ile tüm ülkeyi ve tüm dünyayı kucaklardı.

İslam’ın güzel ahlak, topluma faydalı olmak olduğunu söyler, bize sevmeği ve saymayı, bir arada yaşamayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı öğretirdi. Yaparsın, yaparsınız diyerek kendi ayaklarımız üzerinde ayağa kaldırıp, yürütür, topluma faydalı bir insan olmamız için çabalardı.

Temizliğe çok önem verirdi. Sınıfımız tertemiz, sıralarımız örtülü, panolarımız kendi yazdığımız şiir - kompozisyon ve kendi yaptığımız resimlerle doluydu. Her pazartesi saçımızı, fanilamızı, bez mendilimizi, tırnaklarımızı ve ayakkabılarımızı mutlaka kontrol ederdi.

Problem çözücüydü. Bu problemlerden biri de bendim. Yıl 1960’lı yıllar. Batı Mahallesi Gazipaşa Caddesi’nde evimiz var. Komşu kızı Serap, sırtında siyah önlük, elinde kırmızı çanta, ayağında siyah yeni ayakkabı ve beyaz yeni çorap önümüzden geçiyor.

Ablamın anlatımına göre, babama: “Serap okula gidiyor, bende okula gideceğim.”, demişim. Babamla birlikte okula gitmişiz, Müdür Saim Bey: “Bu küçük, bunu seneye alalın” demiş ve beni okula almamış. Ben: “Serap okula gidiyor, bende gideceğim. Sen küçücük boyunla müdür oldun da, ben öğrenci olamam mı*” demişim. Ortalık karışmış, sorunu o anda orada komisyonda bulunan Şükriye Şenkon: “Tamam, madem bu kadar çok istiyor, benim sınıfıma kaydedin.” diyerek çözmüş.

 

Şükriye Hanım; Öğrencileri birbirinden ayırmaz herkese eşit davranırdı, adildi, hak ve hukuku bilirdi. Kitabı olmayana kitap, defteri olmayana defter, beslenme çantası olmayana simit ve gazoz alırdı. Sorunu olan çocukların, hemen o gün evine gider, o sorunu mutlaka çözerdi.

Şükriye Şenkon; ana kucağından kopup gelen çocuklara gösterdiği şefkatle bir anne, çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılaması ile bir baba, öğrenciye aktardığı bilgi ile kütüphane, neyi nasıl yapacağının öğretmesi ile yol göstericiydi.

Bana da yol göstermiş, “Sen güzel konuşuyorsun, anlatımın, yazın güzel, fizik ve matematikte başarılısın, resmin de iyi senden iyi öğretmen olur” değip, beni Parasız Yatılı Öğretmen Okulu imtihanlarına sokmuştu.

 

Öğretmenlik hayatının 20 yılını Bozüyük’te, 16 yılını Pendik’te geçiren Öğretmenim Şükriye Şenkon 36. Yılını bitirdiği 1972 yılında, 61 yaşında emekli oldu. Maltepe’den Suadiye’ye taşındı. Zaman zaman görüştüğüm Öğretmenim, 88 yaşına girdiği 1989 yılında da fani dünyaya veda etti.

Biz öğretmenimizi unutmadık, unutmayacağız da. Bugün hala serbest Avukatlık yapan Serhat Sayın, Merhum Bakkal Nezir Akdemir ve ben Mustafa Telli gibi onlarca öğrencisi kendisini hiç yalnız bırakmadı. Son nefesine kadar hep yanındaydık.

Merhum Şükriye Şenkon ‘un aziz naaşını Suadiye Emin Ali Paşa Camin’de kıldığımız cenaze namazı  sonrası dua ve gözyaşları arasında Kadıköy’de toprağa verdik.

Ömrünü öğrencilerine adayan Şükriye Hanım, 50’li yaşlarında iki çocuğu olan bir subayla evlenmiş, kendi çocuğu olmamıştı. Ailesinden kim var, bu yazıyı görüp, okur mu? Biliyorum. 

 

Öğretmenim bak, elinden tutup Kabataş Lisesi’nde Öğretmen Okulu imtihana soktuğun öğrencin Mustafa senin yolundan gidip, öğretmen oldu.

İlkokul öğretmenim, annem, meslek büyüğüm ve ablam olan, güzel insan Şükriye Şenkon’u Hak’ka yürüyüşünün 36. Yılında: saygı, sevgi, rahmet ve minnetle anıyor, Allah’tan rahmetler diliyorum. İyi ki vardınız iyi ki bana dokundunuz. Kabriniz cennet bahçelerinde bir bahçe olsun. Hakkını helal et öğretmenim.

Lütfen yazıyı kopyalayıp, kendi adınızla paylaşarak emek hırsızlığı yapmayın, yazıyı beğendiyseniz paylaş butonunu tıklayarak paylaşın.

Mustafa Telli

Eğitimci, yazar, gazeteci

 #mustfatelli #pendik #öğretmen #şükrüyeşenkon