yerelhayat @ hotmail.com

BAKKALIMIZ VARDI 

Bir zamanlar bakkalımız vardı. 1960’lı yıllarda açılan bakkal, 2020’de kapandı. 

Açıldığı gün 4’e 4 ‘lük bir mekâna sahip bakkal; işe 100 ekmekle başladı. Günlük ekmek satışı 200’e 400’e çıktı. Bakkal birkaç defa büyüdü, birkaç defa küçüldü. Kapandığı 2020’de bakkalın boyu 4’e 4, iş hacmi bir günde 20 ekmekti. 

Bakkalda oturuyorum, ellerinde birer çanta üç adam içeri girdi. Selam verip, hayırlı işler dedikten sonra: “Bakkalın sahibi kim? Baban nerede?” gibi sorular sordu. 

Ana yola cepheli bakkalımız 8 metreye 5 metrelik bir mekân. Cadde boyu boydan boya cam. Bir basamak çıkarak girdiğiniz dükkânın tam karşısında bir masa, masa üzerinde terazi,. Solda konserveler, sağda bakliyat ürünleri karşıda temizlik malzemeleri, masa önünde soğan patates, kapı dışında yazın domates ve patlıcan, kışın lahana ve pırasa.   

İnce, uzun boylu, başı önden hafif açık, gözlüklü olan, rafları göz ucuyla tarayıp: Biz maliyeden geliyoruz, dükkânı denetleyeceğiz, babanı çağır, hafif göbekli kısa boylu olan: faturalarınız nerede, bize faturalarını getirir misin? Dedi. 


Çocuğum. Yaşım 13-14 ortaokul öğrencisiyim. Maliye ve faturayı biliyorum. Evimiz arkada, babam da namaz kılmaya gitti. “Bir iki dakika bekleyin, babam gelir.” dedim. 

Şişman olan raflardan bir iki etiketi alıp, okumaya başladı. Etiket dediysem bu günkü etiketler gibi değil. Etiketler  5 cm’ye 10 cm’lik karton kâğıt. Kâğıdın sol tarafında alış fiyatı. Hangi fatura ile aldıysan o nın tarihi ve fatura numarası, sağ tarafında da satış fiyatı yazılı. 

Yazı: Okunaklı, görünebilir büyüklükte ve tükenmez kalem ile yazılı. Yazılı çünkü öyle olmalı. 

Dışarı çıkıp, karşı komşumuz kahveci Rahmetli Mehmet abiye: “Üç çay” dedikten sona:  Mehmet Abi dükkâna üç adam geldi, babam da yok, adamlar maliyeciyiz diyorlar bir bakar mısın, dedim. 

Mehmet abi dükkâna girip: “Ne oluyor burada? Siz kimsiniz? Bu çocuktan ne istiyorsunuz? Siz çayınızı içene kadar çocuğun babası gelir.  Hatta siz kahveye gelin, ben size bir orta kahve yapayım.” dedikten sonra; adamlar: “Yok bir şey amca, biz maliyeden geliyoruz. Yıllık denetim işte, şöyle bir bakacağız.” dediler. 

Kel kafalı bir faturayı eline aldı. Faturanın; fatura tarihini, fatura numarasını, faturada yazılı malları ve alış fiyatlarını elindeki deftere yazıp, tek tek kar oranlarını hesaplayarak satış fiyatlarını bulup, bizim etiketle karşılaştırdı.  

Yıl 1970 olsun. Toz şekerin alış fiyat 5 lira, toz şekerin kar oranı %10, satış fiyatı 5 lira 50 kuruş olmalı. Bakakalın etiketinde ne yazıyor? 5 lira 50 kuruş, şeker tamam. Peynirin tenekesi 250 lira. Bir teneke peynirde 25 kilo peynir var. Kilosu 10 liraya gelir, kar oranı %25 olduğuna göre satış fiyatı 12 lira 50 kuruş olmalı bakkalın etiketinde ne yazıyor? 12 lira 50 kuruş, bu da tamam. 

50 yıl önce bakkal denetimi böyleydi. Bakkalı belediye zabıtası her ay, maliye altı ayda bir denetlerdi. Hatta onlardan önce biz denetlerdik. Her malın etiketi vardı. Etiketlerde alış ve satış fiyatı yazardı. Fiyatlarda bu günkü gibi 300 gram, 700 gram gibi dolambaçlı değil, hep bir kilo üzerinden hesaplanırdı. Bir kilo üzerinden hesaplanırdı ki: Ülkede birlik ve beraberlik olsun. Bir kilo üzerinden hesaplanırdı ki: Devletin mali denetim kolay olsun. Bir kilo üzerinden hesaplanırdı ki: İnsanlar bakkal bakkal fiyatları karşılaştırabilsin.  

Ve en önemlisi bizde Allah’tan korkma, kuldan utanma duygusu, hak ve hakikate teslim olma arzusu vardı. Şekerin kar marjı %10, Zeytinin %15 Patatesin %25 gibi makul ve mantıklı oranları vardı.  Biz o bakkaldan zengin olamadık. Babam konu komşuya veresiye verdi gitti. İki yıl , üç yıl tek kuruş almadan mal verdiği müşterileri vardı.

Ya şimdi? 

Raftaki etikette 100 lira yazan peynir, kasaya gelince 150 lira oluyor.

Mustafa Telli