yerelhayat @ hotmail.com

Öğle namazını cemaatle kılmak için Pendik Çarşı Camii'ne yöneldim. Belki bir iki ahbap rastlar, bir iki çay içimi sohbet ederiz diye düşünerek biraz erken gitmiştim. Caminin bahçesinde ilk rastladığım Pendik'in yaşlı çınarı Ömer Amca olmuştu. Ayak üstü hal hatır sorduktan sonra bir masaya oturuyordum ki, kulağıma bir başka Ömer'in sesi geldi. Omerul Faruk Çoban, "Kubilay gel çay içelim" diyordu. Sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladım. Çay ocağının girişinde oturan Nuri babaya selam vermeden geçmek olmazdı elbet. Ben de öyle yaptım. Nuri babayla selamlaşıp Ömer Faruk kardeşimin oturduğu masaya yöneldim. Ömerul Faruk, "Yaşar bize iki çay gönder" diye seslense de Yaşar Karadeniz kendi çayını da doldurmuş olarak geldi. Biz çaylarımızı yudumlarken, Ömerul Faruk, "Gel Hocam çay içelim" diyerek, masaya yaklaşmakta olan Fikret Hoca'yı davet etti. Namaz öncesi memleket meselelerinden girip, Pendik yerel siyasetinden çıktığımız koyu bir sohbet başlamıştı. Yaşar Karadeniz bir yandan müşteriyi gözetliyor, bir yandan elemanları yönlendiriyor, diğer yandan sohbete eşlik ediyordu.
Pendik'in güllerinden Halilimiz kulaklığını takmış bambaşka bir alemde Orhan Gencebay dinliyor, arada bir parmağıyla yanına gitmemi işaret ediyordu. Kardeşi İsmail vefat etmiş ama Halil'e duyurulmamıştı. Gerçi vefatın ne olduğunu bile anlayabilecek durumda değildi ama yine de bilmemeli diye düşünülmüştü sanırım.
Birazdan ezan okundu ve Fikret hocanın arkasında namazlarımızı eda ettik. Namaz çıkışı ayak üstü Türkocaklarından melemenci Vedat abiyle biraz sohbet ettikten sonra yine çay ocağına yöneldim. Tanıdık birilerini arıyordum. Daha birkaç yıl önce neredeyse tanımadığım sima yok iken şimdi tanıdık sima bulmak oldukça güçleşmişti. Pendik'in nüfusu inanılmaz bir şekilde artıyor, sokaklar tanımadığımız insanlarla dolup taşıyordu.
Cami çay ocağında bir iki bardak çay içtikten sonra Sadrettin'e verdiğim söz geldi aklıma, bir kaç gün önce ayak üstü selamlaşmış, "Abi müsait bir zamanında uğra biraz sohbet edelim" demişti ben de söz vermiştim. Hazır aklıma gelmişken sözümü tutayım diyerek Elçi Eğitim Kurumlarına doğru yürümeye başladım. Ağır adımlarla yürürken Lodos Yazılım'dan Kürşad'ın koluma girdiğini farkettim. Ayak üstü kısa bir hal hatır sonrası ayrıldık.
Sadrettin, babasının bütün nezaketini takınmış biri olarak ayakta karşıladı ve sevgiyle kucaklaştık. Oturduk, bir süre çay kahve eşliğinde sohbetimizi yaptık. Memnun olmuştu, benim için de güzel geçmiş vakitlerdi.
Yazmak garip bir eylem, insan garip bir varlık. Hatıralar hatıralar hatıralar...
Demem o ki, bu satırlarda adı geçenlerden hayatta olan yalnızca ben kaldım... Allah, hepsine rahmetiyle muamele eylesin.